23 Şubat 2011 Çarşamba

Senin için

meydanlara çık avazın çıktığı kadar bağır bağır bağır, en işlek caddelerden ana yollardan geç aheste aheste, şehrin en kalabalık yerlerinden birilerine çarpa çarpa canhıraş koş, militarist ol, meteryalist ol, hem sağcı ol hem solcu, kimi zaman radikal demokrat ol kimi zaman liberal demokrat, sosyal demokratı benimse arada, dinsel demokrat ol katılımcı demokrat vs vs, hem hepsi ol, hem hiçbiri olma, beklenmedik saçmalıklar yap, beklenmedik akıllıca işler, durup dururken tuhaf sesler çıkar, şarkı söyleme mesela şarkılar hep yalan söylüyor, şiir oku ayet oku kitap oku meydan oku çoğalt çoğalta bildiğin kadar tüm bunları, hiç bir şeyde sınır tanıma kırmızı çizgiler mavi çizgileri geç git, yaşam/ak mı öylede böylede yaşam/ak zor galiba.

22 Şubat 2011 Salı

İyi yola düştüğüm için hep şükrederdim

 
babam hafızdı.
göğsünde dedemden kalma mushafı vardı
hiç mektep medrese görmemişti ama
ezbere bilirdi bütün kainatı
babam hafızdı.

annem ağırdı.
rüzgara bile öptürmemişti saçlarını
hilafet nedir bilmezdi lakin
osmanlıca oturur,osmanlıca kalkardı
annem ağırdı.

kardeşimle ben.
babamı izlerdik kur'an okurken
sabah namazının serinliğinde
gürül gürül akardık doğarken güne
kardeşimle ben.

kızkardeşim ağlardı.
kendine özgü dualarıyla,köşesinde
haya akardı yüzünden
yeryüzü yıkanırdı örtüsünden
kızkardeşim ağlardı.

ben şükrederdim.
babama,anneme,kardeşlerime bakıp
mushafla,gülsuyuyla,gözyaşlarıyla
elimde olmadan iyi yola düştüğüm için
ben şükrederdim.

En bilindik kelimelerden anlaşılmaz şiirler yazacağım


en bilindik kelimelerden
anlaşılmaz şiirler yaacağım,
en bilindik harflerden
anlaşılmaz sözcükler kuracağım.

kimliksiz bir silüet bulacağım kendime
yüzüne çizgiler çizeceğim şairane
saçında hafif kırlar,elinde kalemiyle
düşünceli bir tavır sonra kimsesizce.

kıyılara gideceğim,ayaklarımı denize salacağım
yükselen denize va dalgalara aldırmayacağım
dibime kadar gelen balıklara kıymayacağım
el sallayacağım gemilere,martılarla ahbab olacağım..

böyle değildim diye hayıflanacağım kendime,
üzüleceğim belki de,ağlayacağım yine.
en nefret ettiğim şeyi sigarayı bile,
günde üç pakete,ağzımdan düşürmemecesine.

oturduğum kaldırımlarda ne koparsa avuçlarıma,
utanıp gizleneceğim,uzamış sakallarımın ardına,
ne gitar bilirim,ne saz,ne de türkü çağırma
mutlumusun kemancı kız beni düşürdüğün duruma.

beni gören veletler,deli diye peşimden koşacak
eski filimleri andıran halimi kimse umursamayacak,
sonra elimdeki asada bir işe yaramayacak,
düşeceğim bir yerlerde,bedenim sahipsiz kalacak.

en bilindik kelimelerden,anlaşılmaz şiirler yazdım,
onu bilmeyin diye anlamsızca,kendimi paraladım,
en bilindik harflerden,anlaşılmaz sözcükler karaladım,
nedenini kendime,kendime bile anlatamadım .....

21 Şubat 2011 Pazartesi

(Cemil Meriç`in Lamia Hanıma Yazdığı Mektuplardan Bazı Kesitler )

Ben Ezeli Bir Mağlubum

"Mektuplarını üzülerek okudum. Sen ki son liman, son ümit, son dost, ilk ve son sevgilisin. Sen ki yıldızım, sen ki annem, sen ki çocuğumsun. Acılarımla hırçınlaştığına üzüldüm. Istıraplarım çok mu çirkin, çok mu çocukça? Onları senden mi gizleyeceğim? Sahneye maskeyle çıkmak! Ben aktör değilim. Sesinin tonunda minnacık bir soğuyuş hissettiğim an yokum.

Acılarımın kaynağı sensin, evet ama hayatımın kaynağı da sensin. Senin için ve seninle yaşıyorum. Sen uçuruma yuvarlanırken tutunulan dal, sen vaha, sen bütün hayal kırıklıklarımın dudaklarında ümidleştiği kadın. İki yıl önce bu akşam bir rüyaydınız, bilinmeyendiniz. Sen bütün kitaplardan daha derinsin. Sana yazdığım mektuplardan utanıyorum, kendi kendini oku. Muhammed'e nasıl iman ettiklerini anlıyorum. Tek mucize kelam. Kelam, yani sen."

Biliyorum ki Benimsin

Ve gece bir deniz kızı gibiydi. Şarkılarla başladı yıldız yıldız; köpük köpük. Kah bir çöl rüzgarı gibi yakıcı kah bir çöl gecesi kadar serin. Hangi beste sözün musikisiyle, sözün füsunuyla boy ölçüşebilir. Kelime kanattır, kelime buse. Ve gece bir deniz kızı gibi başladı. Harikulade gözleri vardı gecenin. Ve saçları bir kucak alevdiler ve dudaklarında bütün yaraları kapayan, bütün zilletlerin hatırasını silen bir iksir. Salzburg tuzlalarına atılan kuru dallar, bir zaman sonra bir kristal hevengi olarak çıkartılırmış; artık dal kaybolurmuş, gözleri kamaşırmış insanın. Kainatta farkına vardığımız her yeni güzellik, bizi hayrete düşüren bir keşif olup çıkar. Aa, deriz, tıpkı onun sesi, tıpkı onun bakışı, tıpkı onun kahkahası. Kristalizasyon yüzünden günün birinde kendi yarattığımız bir hayale aşık olduğumuzu, hayretler içinde görürüz. Tecrübe güvensizlik yaratır. Gittikçe kristalizasyon kabiliyetimiz azalır. İkinci aşk, yozlaşmış bir aşktır. Aşkın hazları, ilham ettiği korkular ölçüsünde büyüktür. Yalnız seninim. Ve yalnız beni düşündüğün müddetçe aşkımızın ömrü ebedidir. Büyüyü ancak ihanetin bozar. Manevi ihanetin. Bir an için gözbebeklerinde raksedecek herhangi bir yabancı hayal, o zaman bu rüya bir kabusa döner ve bir uçurumun kıyısında uyanırsın.

Mektupların Büyülü Bir ayna

Kendimi bir mektupta seyrettim. Büyülü bir ayna idi bu. Bu aynada bütün paslarından arınmış ve tanrılaşmış bir Cemil Meriç vardı. Senin Cemil'in. Bu aynada ikimiz vardık. Eriyen, dağılan, kaynaşan ikimiz. Abélard ile Héloise'i hatırladım. Geçen devirlerde yaşamak, yani derinleşmek ve ömrü alabildiğine uzatmak. Başka ülkelerde yaşamak, başka insanlarla acı çekmek, başka insanlarla gülmek. Damlayken denizleşmek. Ve an'a edebiyeti sığdırmak. Kalbini bütün heyecanlara açmak. Yani sınır taşlarını devirmek, çağların ve politikaların sınır taşlarını. Bütün insanlığı aynı büyük aşk içinde birleştirmek. Sanat, en yüce sanat, bir "communion" değil midir? Sanatçının tek vazifesi vardır bence: insanları birbirine sevdirmek. İki insanı veya iki milyar insanı. Sanat bir heyecan seyyalesiyle kilometrelerin ve asırların ayırdığı kalpleri birleştiren büyüdür. Karanlıklardayım. Ve cinnetin sesi yüzümü kamçılıyor; bir baykuş kahkahası, bir kobra ıslığı... Karanlıklardayım. Zindanımı aydınlatan tek ışık cıvıltılarınızdı. Yıldızım benim. Ve uzaklardasınız. Çöldeki kumlar gibi susuzum, canım benim, çatlayan topraklar gibi susuzum. Ve mektupların nisan yağmuru. Hind'in turnaları gökkubbeden dökülen damlaları toprağa düşmeden içerlermiş. Kelimeler alnımı, ruhumu serinleten birer buse. Onları senin ellerin yazmış, güzel ellerin. Bir afyonkeş gibi akşamı bekliyorum. Postacı geç uğruyor.. Bu acılar saadetin gölgesi, bu acılar vuslatın dikenli yolu. Bu acılar araf. Sen yıldızlarla dostsun, kumsalda böceklerin vardı. İnsanlar yabancıydı senin için, benim için düşman. İkimiz de gurbetteydik. Karşılaşsak tanıyamazdık birbirimizi, bana gülümsemezdin, ben çekinirdim yanına yaklaşmağa, hisarım, gururdu.

Sizde İdeali bulamadığım Zaman

Bir uçurum gibi büyüyen sükut, hayattan, ışıktan, ümitten kopuş. Nihayet gönlüme baharı getiren sesiniz. Kırık bir tekne, karanlık bir deniz. Ufukta siz olmasanız hayat denen bu yolculuk, bu rezil, bu pespaye, bu komik sürükleniş dayanılmaz bir çile olurdu. Yeniden kendimi buldum mektubunuzda, ömrümün en kederli anları sizi kaybettiğimi sandığım anlardı: Şubat'in ilk günleri, Ankara. Gökkubbenin bütün yıldızları başımda parçalandı ve güneş kahkahalar atarak uzaklaştı ufkumdan ve gece, ıslak, yağlı, isli bir gece bütün benliğimi bir ahtapot gibi kucakladı. Kimsiniz? Otuz yıldır gördüğüm rüya. Arzın bütün mevsimleri vardı mektuplarında, göğün bütün ışıkları vardı. Şimdi yıldız yıldızdı kelimeler, simdi şimşek şimşek. Arada gök kararıyordu. Sonra vuslat gibi güzel bir fecir. Mektupların fırtınayla doluydu, meltemle doluydu, lema ile doluydu, yani Lamiamla doluydu. Kuşlar tarlada mı şakıyorlardı, içimde mi?

Öyle gel ölüm

Ölüm
Püfür püfür bir imbatla ıpılık
Süt kokulu yumuşak çocuk soluklarını terk edip
Anamın şefkatini
Sıcak bakışlarını babamın
İri yeşil gözlerini tutkuyla perdeleyen
Mahur kirpiklerini sevdiğimin
Ulu ve acı sevincini
Ekmeğe kavuşmuş açların
Ve sabah akşam güneşin
O ufku haz tutuşturduğu yerleri
Bir süzülüverişte terk et de
Gelirken bana Öyle gel Ölüm

Gitsin istemezsen gözlerim açık

Penguen

penguen,düşünce özgürlüğü ile düşüncesizlik ve hakareti birbirinden tefrik edemeyecek kadar ham akıllı ve provakatörsünüz. Penguen tasvirleriniz yaşadığınız sefih sufli hayatın akisleri olmaktan öte kendinizi ifade kifayetsizliğinden başka bir şey değil. Bir Allaha inanmıyorsunuz ama etrafınızda ihtiyaç duyduğunuz her şeye secde edip tapıyorsunuz, biz bir Allaha inanıyoruz ve yalnız ona secde ediyoruz.

Ölmek

Şu sıralar beni iyi edecek tek şey bir güzel ölmek galiba
İyi olacağım diyorum Anne ne olur beni anla bana kızma.

Allahım ne yapsam

Allahım ne yapsam yada yapmasam iyi biri olmuyor benden.
kendim için değil, olmak istediklerim için bu yakarışlar.

Bebekliğim mesela hep ama hep ağlayarak geçmiş
Katiyen uslu söz dinleyen bir bebek olamamış benden
Emziğini delmek için saatlerini harcayıp daha sonra
Vay benim emziğim diye delik diye ortalığı velveleye veren türden.

Çocukluğum iyi futbol iyi basketbol oynayamayarak geçti
Her saklambaçta oyun bozarlık yapıp arkadaşlarının yerini ispiyonlayarak,
Revaçta misket oynamak varken mesela ben toprak eşeleyip
Karıncalara karşı hiçte çetin olmayan bir savaşa girmeyi tercih ettim.

Gençliğim başarılı bir öğrenci olamayıp bir sürü emeği yok sayan
İyi bir arkadaş, iyi bir evlat, iyi bir sevgili, iyi bir eş, ve iyi bir baba
Ve daha olamadığım olmak için kılımı dahi kıpırdatmadığım yığınla
İyi hiç bir şey yapamayarak, iyi biri olamayarak geçti.

Şimdilerde yaşım aldı başını gidiyor
İhtimal kök salmayacağım bu dünyada evet bu doğra ama
İhtimal ihtiyarlık evremde cezbetmeyecek çevremdekileri,
İnsanlara aksi çekilmez asık suratlı mız mız mutlu olmadığı için
Etrafa mutsuzluk saçan bir adam olup çıkacağım

Allahım ne yapsam yada yapmasam iyi biri olmuyor benden
kendim için değil olmak istediklerim için bu yakarışlar...

Hurafe


öyle fazla başlamışım ki
bitmez
o kadar çok bitirmişim ki
başlamak mümkün değil
nâmurad ölmekmiş muradım
hiç bir şeyin başlamadığı
bitmediği kadar
balayıp bitmiş herşey
ezelden beri sana geliyor
sonsuza kadar senden gidiyorum
kenetlenmek diye bir hurafeye takmışım kafamı
oysa en fazla sıyırtma geçiliyor
habire ufalanıyorum
sen miydin sıyırıp geçen
ben mi
bildiğim bir şey var
sermayem
kârım
kazancım
nâmurad ölmekmiş muradım

babam

babam geride kalmış çok az güllerden
fakir ve o kadar aşık
fakir ve o kadar mağrur ve o kadar mümin
babam da bir dağ/başı yüksek
başı karlı dumanlı tipili boranlı
sallar geçirmiş deli sulardan
büyük yangınlar söndürmüş
eşkiya atlatmış
hayatın deli akışında yaralar almış
umur görmüş ağlamış bozgun görmüş ağlamış
Allah demiş ağlamış
ahmed ü mahmud ü muhammed demiş ağlamış
babam geride kalmış çok az güllerden